Türkçe Kuran Demek ve Mana Vermeye Kalkışmak

Yüce Kitabımız ile ilgili meâl, tefsir ve açıklamalar...

Moderatörler: ucharfbesnokta, Ertugrul

Cevapla
Med_Cezir
İslamiYasam Genel Sorumlusu
İslamiYasam Genel Sorumlusu
Mesajlar: 1966
Kayıt: 11 Eki 2006, 23:00
Konum: İstanbul
İletişim:

Türkçe Kuran Demek ve Mana Vermeye Kalkışmak

Mesaj gönderen Med_Cezir »

“Kur’ân’ı cidden anlamak, tedkîk etmek isteyenlerin onu usûlüyle Arabî yolundan ve tefâsir-i merviyyesinden anlamaya çalışmaları zarurîdir. “Kur’ân’ın falan tercemesinde şöyle demiş!” diyerek ahkâm istinbâtına, mesele münâkaşasına kalkışmamalıdır. Bunu imanı olanlar yapmaz, kendini bilen ehl-i insâf da yapmaz.

Kur’ân’dan bahsetmek isteyenler, onu hiç olmazsa harekesiz olarak yüzünden okuyabilmelidir. Maamâfıh, öyle kimseler görüyoruz ki, Kur’ân’ı harekesiz olarak şöyle dursun, harekesiyle bile dürüst okuyamadığı hâlde onun ahkâm ve maânisinden ictihâda kalkışıyor. Öylelerini görüyoruz ki, Kur’ân’ı anlamıyor ve tefsirlere müfessirlerin te’vîlleri karışmıştır diye onları da kaale almak istemiyor da eline geçirdiği tercemeleri okumakla Kur’ân’ı tetkik etmiş olacağını iddiâ ediyor. Düşünmüyor ki okuduğu tercemeye, alim müfessirlerin te’vîli değilse, cahil mütercimin re’yi ve te’vîli, hatâsı, noksanı karışmıştır. Bazılarını da duyuyoruz ki “Kur’ân tercemesi” demekle ifâ etmiyor da “Türkçe Kur’ân!” demeye kadar gidiyor.

Kur’ân Arapça’dır. Zîrâ “Biz, onu Arabça bir Kur’ân olarak indirdik.” (Yûsuf suresi, 3. Ayeti Kerime) mansustur. Düşünmeli ki Kur’ân’ı tefsir etmek üzere Peygamberin îrâd buyurduğu hadîse bile Kur’ân” denemez, denirse “küfr” olur. Hâsılı; terceme, Kur’ân’dan mütercimin anlayabildiği kadar bâzı şeyleri anlatabilirse de hakkıyla
anlatamaz. Anlattığı şeyler de Kur’ân hüküm ve kıymetini hâiz olamaz.

Maamâfih şunu da unutmamalıdır ki, Kur’ân anlaşılmaz bir kitap değildir. Hattâ: “Andolsun biz, Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?” (Kamer suresi, 17. Ayeti kerime) buyrulduğu üzere, manasını en kolay ve açık bir sûrette anlatan ve tekellüfsüz, tasannusuz, su gibi akan, nûr gibi parlayan bir Kitâb-ı Mübîn’dir. O, kendisini bütün insanlığa duyurmak ve anlatmak için nâzil olmuş ve duyurmuştur. Ancak, onun maânisi ihâtâ olunup bitirilemez.

Bir manâsı inkişâf ederken arkasından bir mana daha, arkasından bir mana daha yüz gösterir. Nûrunun şa’aa-i vüzûhu içinde hafâ’ zuhûr eder. Mümine hitap ederken kâfire bir inzâr fırlatır, kâfiri inzâr ederken mümine bir tebşir nüktesi uzatır. Avama hitap ederken havâssı düşündürür, alime söylerken cahile dinletir. Câhile söylerken âlime dokundurur. Geçmişten bahsederken geleceği gösterir, bugünü tasvir ederken yarını anlatır. En sade müşâhedelerden en yüksek hakikatlere götürür. Müminlere gaybı anlatırken kâfirleri hâlden bîzâr eder. Ve, bütün bunları hâle, makama, mekâna, zamana, mevzûa göre en uygun, en ra’nâ kelimelerle ifâde eder.

Meselâ; taşın çatlayıp su çıkardığını anlatırken “yeşşakkaku” diyerek çatlayışın, akışın bütün fışırtısını, şakırtısını, takırdısını duyurur. Böyle tabiî delâletlerle müterâfık olan elfâz-ı hâssı, âmmı, müştereki, hakikati, mecâzı, sarihi, kinâyesi, iltizâmı gibi birçok vücûh ile ayrı ayrı manaları bir yere toplayıp anlatıverir.

Sonra, bunları muhtelif haysiyetlerden îzâh ve tafsil de eder. Sonra, bunları anlayanların, anlamayanlara beyân etmesini de vazife kılmıştır. Bu beyân vazifesi tebliğ ve tefsir vazifesini teşkil eder. Güzel Arapça bilenler dahî bu tefsir ihtiyacından vâreste kalamazlar. Kalamadıklarındandır ki, ilk evvel tefsir Arabça bilenler için Arapça olarak yapılmıştır. Ve bu tebliğ ve tefsir vazifesini evvelâ bütün usûlüyle ihtiyâca göre Hazret-i Peygamber ifâ etmiş ve ihtilâf-ı elsineye göre onun neş u ta’mîmini ümmetine emreylemiştir.

(Elmalılı Hamdi Yazır – Hak Dini Kur’an Dili önsözünden)- İnsan ve Hayat Dergisi
Helalin fazlası hesap, haramın fazlası azaptır.
İletişim: destek@islamiyasam.com
Cevapla

“Kurân-ı Kerim Meâli” sayfasına dön