Mahzun AyasofyaMahzun Ayasofyam
Tarihler 29 Mayıs 1453ü gösterdiğinde yepyeni bir devrin kapısı
açılmıştır. O gün Kâinatın Efendisinin (asm) bir mucizesinin tahakkuk ettiği
gündür aynı zamanda: İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fethedecek kumandan
ne güzel bir kumandan ve onun ordusu ne güzel bir ordudur. (Kenzül Ummal
14/219, Müstedrek-ül Hâkim 4/422.) güzel kumandan ve güzel ordusu İstanbula
Salı günü dahil olur...
Fatihin Ayasofya kilisesine girince Secde-i şükrâna kapandığı ve
ondan sonra da iki rekat namaz kıldığı ve ilk ezanın da işte o sırada okunduğu
rivayet edilir: Artık Ayasofya katedral değil camidir. Osmanlı İmparatorluğunun
azametli devrinde riayet edilmiş eski bir anane vardır: Ordu içeri girip
burçlara bayrak çekilirken, surların üstünde ezan sesleri yükselir ve şehrin en
büyük kilisesi derhal camiye tahvil edildikten sonra ilk Cuma namazı bu ilk
camide kılınır. Kilise devrindeki ismini fetihten sonra da muhafaza eden
Ayasofya Camii işte bu sebepten dolayı İstanbul fethinin en büyük sembolüdür.
Ayasofyanın kiliseden camiye çevrilmesi üç günde tamamlanmıştır.
LÂNET DUASI
Ayasofya camiye çevrildikten sonra, Sultan Fatih Muhammed Han buraya
vakıflar tahsis etmiş ve devamlı bakımlı olması için 62 vazifeli tayin etmiştir.
Artık yaklaşık beş yüz sene burada mukaddes vazife ifa edilecektir. Hazret-i
Peygamber (asm) harika mucizesiyle 800 sene evvelinden İstanbulun fethini haber
verdiği gibi; Fatih Sultan Muhammed Han Hazretleri de kendisinden 500 sene sonra
Ayasofyanın puthaneye çevrileceğini kerametvâri bir nazarla görmüş ve bunu
yapanlara lânet duası etmiştir. Fatih vakfına ait vakfiyede şunlar yazılıdır:
Kim bu vakfiyenin bir şartını değiştirir, fasit bir teville,
dalavereyle vakıf hükmünü yürürlükten kasteder ve aslını değiştirir, füruuna
itiraz eder veya bunları yapana yol gösterir ve yardım eder veya kanunsuz olarak
onda tasarruf yapmaya kalkar veya sahte evrak düzenleyerek mütevellilik hakkı
gibi şeyler ister, yahut onu kendi hesabına geçirirse haram işlemiş olur, günah
kazanır. Allahın, meleklerin ve bütün insanların ebediyen laneti onun üzerine
olsun. Azapları hafiflemesin. Kıyamet gününde yüzlerine bakılmasın.
Kim bunu işittikten sonra değiştirirse, günahı değiştirenlerindir. Allah
işitendir, bilendir. Bu vakfı değiştirmeye, bozmaya girişen kişi ölümü,
sekeratı, kıyamet sahnelerini ve karanlığını, kabri ve yalnızlığı, münkeri ve
heybetini, nekiri ve soracaklarını, Âlemlerin Rabbi huzurunda duracakları günü
hatırlasın. O gün hiçbir kimse hiçbir şeye sahip değildir. O gün bütün işler
Allaha aittir.
KAHROLSUN GÂVURLAR
450 sene sonra... İstanbul işgal altındadır. Sultan Vahdettin Han
Hazretleri, İngilizlere dostmuş gibi gözüküp Anadoluda milli mücadelenin
teşekkülü için var gücüyle çalışmaktadır. Bir Fransız taburu Harbiye
nezaretinden aldıkları izinle Ayasofyayı teslim almak için harekete geçmiştir.
Lâkin gizli bir emir Binbaşı Tevfik Beye ulaşır. Tevfik Bey hayatını ortaya
koyar ve Fransızlara Ayasofyayı teslim etmez.
Anadoludaki milli mücadele avn-i İlâhî ile zaferle neticelenmiş, Sultan
bu saadetli günü Ayasofyada dua ve şükürle geçirmek ister. Ayasofya hınca hınç
doludur. Tablo, muhteşem ama bir o kadar da mahzun bir tablo. Ecnebî Sinyor
Piyetro Quaroni anlatıyor:
Mihrabın yanında bu müminler kalabalığının önünde O, tek başına
duruyordu. Başında gri bir kalpak vardı. O... Majeste Altıncı Mehmed...
Osmanlıların İmparatoru, müminlerin emiri, zıllullahi fil-arz, krallar kralı,
sultanlar sultanı, âlemdeki hüsrevlere taçlar dağıtan ve daha nice unvanlara
sahip sultan... Cemaat halinde eda edilen İslâmî ibadet, yani namaz kadar
ihtişamlı bir manzara olamaz. Bütün müminler hep birlikte secdeye varıp
alınlarını yere değdirdikleri anda, kumsala gelip parçalanan dalgaların
gürültüsü gibi bir ses yükselir. Ulemâdan bir zat minberde birkaç basamak
yükseldi. Ben uzaktan onun sadece ak sakalını ve kocaman beyaz sarığını
görebiliyordum. Kulaklarım ara sıra bir kelimeyi farkedebiliyordu. Ama etrafımı
saran halkın ne derece kendinden geçmiş ve alevlenmiş olduğunu hissediyordum. Ve
hutbe biter bitmez bu halktan korkunç bir haykırış yükseldi:
Kahrolsun gâvurlar!
Ve şu anda kendimi yalnız ve daha da fazla gâvur bulan ben, itiraf
ederim, hiç utanmadan itiraf ederim ki, ben de tıpkı onlar gibi gırtlağım
yırtıla yırtıla haykırdım:
- Kahrolsun gâvurlar!
Birdenbire bir komutla camide ince bir yol açıldı, Sultan, Ayasofyadan
ayrılıyordu. Yanımdan geçerken dikkat ettim: Başını biraz sağına eğmiş,
gözlerini hafifçe yummuş, dua okur gibi bir hali vardı. Dirsekleri hâlâ
bükülmüş, avuçları hâlâ kıbleye doğru açıktı. Yüzü çok sararmıştı; İstanbul hâlâ
işgal altındaydı... (Ayasofya, Hüseyin Yılmaz, Timaş Yay., İstanbul 1991.)
VE KARANLIK YILLAR...
Ayasofya 24.11.1934 tarihli ve 2/1589 sayılı, Resmi Gazetede
neşredilmeyen, kanunlar ve o zamanki anayasa karşısında hiçbir geçerliliği
olmayan bir Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye çevrilir. Bundan böyle, o uğruna
pek çok şey feda edilen, adına destanlar, şiirler yazılan; padişahlara,
imparatorlara mabed olan, fethin sembolü Ayasofya bizim değildir. Biz
Ayasofyayı, Ayasofya bizi kaybetmiştir artık. Ayasofya ile birlikte kaybolan
özümüz, imanımızdır...
Ayasofya mahzun, içinde namaz kılınmadığına... Ayasofya mahzun;
Fatihler, Akşemseddinler yetişmediğine.. Ayasofya mahzun, hafızların sesini
işitmediğine... Beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine kendisini
tekrardan çevirecek nesillerin henüz gelmediğine mahzun Ayasofya...
Mahzun AyasofyaMahzun Ayasofyam
Moderatörler: ucharfbesnokta, Ertugrul
Re: Mahzun AyasofyaMahzun Ayasofyam
Allah(C.C) sizden razı olsun.Ayasofyayı müzeye çevirip ibadethane olmaktan alıkoyanlara Rabbim en büyük cezayı verecektir.Selametle kalın.
Re: Mahzun AyasofyaMahzun Ayasofyam
teşekkürler.Zulal kardeşim.