KUR’ÂN-I KERİM’DE KIYÂMETİN TASVÎRİ

Yüce Kitabımız ile ilgili meâl, tefsir ve açıklamalar...

Moderatörler: ucharfbesnokta, Ertugrul

Cevapla
gulyaprak
İslamiYasam Genel Sorumlusu
İslamiYasam Genel Sorumlusu
Mesajlar: 931
Kayıt: 08 Kas 2006, 00:00

KUR’ÂN-I KERİM’DE KIYÂMETİN TASVÎRİ

Mesaj gönderen gulyaprak »

Başlangıcı olan her şeyin bir de sonu vardır. İhtiyar dünyamız ve onun içinde bulunduğu kâinat sistemi de, kıyâmetle son bulacaktır. Elbette bu durumda korkunç değişiklikler olacak; o âna kadar mevcut olan her şey, bu değişikliklerden nasîbini alacaktır.
17 ağustosta 1999 yaşadıgımız Marmara depremi ile birlikte bu husus, birçok insanın aklına mutlaka geldi... Ve âdeta, sarsıntının şokunu derinden duyan bazı kimseler de zelzeleyi, bu sonun başlangıcı olarak düşündüler. Zira, ilmin ortaya koyduğu verilerden hareketle, dünyanın bir kara delik tarafından yutulması, sistemdeki herhangi bir ârıza sonucu yaşanacak bir keşmekeşle bütün gezegenlerin birbirine girmesi ve âdeta ipi kopan tesbih taneleri gibi fezânın derinliklerine serpilmesi ve aradaki mükemmel âhengin harcı olan çekim ve red kuvvetinin yok olması gibi nice ihtimaller bu âkıbetin muhakkak olduğunu ifade etmektedir.
Kâinattaki her şey ilim ve irfan erbâbına hâl lisâniyle bunları fısıldarken, kitabımız Kur’ân-ı Kerim de aynı hakikatleri en açık bir şekilde ifade etmekte ve âdeta o gün olacakları tasvîr ederek gözümüzün önüne sermekte ve gönlümüze aksettirmektedir.
Öncelikle şu husus iyi bilinmelidir ki; kıyâmetin ne zaman kopacağının bilgisi, ancak Allâh’ın katındadır, sadece o bilir. Ondan başka kimse bilemez, vukûu da her an mümkündür, olabilir. Bazı âyetlerde bu husus ifade edilirken, kimsenin hiçbir zaman böyle bir sondan emîn olamayacağı, olmaması gerektiği anlatılır ve hatırlatılır.
Şayet kıyâmetin kopuş zamanı bildirilmiş olsaydı, insanlarda bir uyuşukluk başlar, çalışma azmi kırılır, hayat, canlılığını kaybederdi. Bu sebeple sadece onun yakın olduğunu gösteren alâmetlere dikkat çekilmiş, kıyâmetin küçük ve büyük alâmetleri olduğu ifade edilmiştir. Bunlar arasında insan irâdesini aşan büyük çapta hâdiseler olabileceği gibi, cehâletin artması, alkollü içkilerin çokça içilmesi, fuhşiyâtın çoğalıp refâhın artması, binâların yükselmesi, zulmün-haksızlığın yaygınlaşması, âhiretin unutulup dünya menfaatinin hep ön plana çıkması gibi emâreler de yer almaktadır.
Yine Kur’ân-ı Kerim’in pek çok sûresinde kıyâmetle alâkalı bilgiler vardır. Ayrıca, müstakil bir sûrenin isminin “Kıyâmet” olması da dikkat çekicidir. Kur’ân’ın tablolar hâlinde arz ettiğine göre o gün, fizik kanunları alt üst olacak, denizler tek deniz hâline gelecek, yanıp tutuşacak, gökler yarılacak, rengi değişecek, yeryüzü dümdüz olacak, yeni bir sistem kurulacak ve böylece dünya hayatı sona erecek. Bütün bunlar Kur’ân-ı Kerim’de anlatılmakta ve kıyâmet gününün diğer günlerden çok farklı olacağı ısrarla belirtilerek insanların ders ve ibret almaları istenmektedir.
KIYÂMETTE DAĞLARIN VAZİYETİ, KORKUNÇ GÜRÜLTÜ VE DEHŞET MANZARALARI
Kur’ân-ı Kerim’de, geçmiş milletlerin başlarına gelen belâların, zelzele, tûfan ve kasırga gibi âfetlerin kıyâmet manzaralarına benzer çok küçük hâdiseler olduğuna dikkat çekilmektedir. Kıyâmet kopacağı anda kâinat, sarsıntı ve gürültünün şiddetinden, karanlığın korkunçluğundan bir başka hâl alacak... Dünya başka bir dünyaya tebdil edilecek, her şey ve her yer alt üst olacaktır. “Yer şiddetle sarsıldığı, dağlar darmadağın edilip parçalandığı, uçuşan toz zerreleri hâline geldiği zaman...” gibi âyetler, bu dehşetli âkıbeti-sonu bütün azametiyle hissettirmektedir.
Aynı şekilde, bu yer küresinin şiddetli zelzelelerle sarsılacağı, bir kısım yerlerin çöküp bir kısım yerlerin yükseleceği, arzın içindekileri kusup dışarı atacağı, birtakım toprakların zerreler hâlinde boşlukta savrulacağı, dağların renkli atılmış pamuk gibi havada uçuşacağı, dünyanın yıkılmakta olduğunu gören insanların korku ve dehşet içinde şaşırıp kendisine hâkim olamayarak sarhoşlar gibi, “Ne oluyor bu dünyaya?” diye şaşkınlıktan sorular soracağı anlatılmaktadır. Resmedilen bu tablolar, âdeta dinleyenleri, ayağının altındaki sarsılmaz gibi duran her şeyi oynatıp sarsmakta ve altlarındaki toprağın kayıp gittiğini vehmettirmektedir.
“Dağlar yürütülür, serap hâline gelir” (S. Nebe’, 20) gibi âyetlerde ifade edildiğine göre, her tarafın dümdüz olacağı... Kâinatın bu değişikliği içinde dağlar da kendilerine verilen vazifeyi yerine getireceği... Yerlerinden harekete geçip yürütülerek bir toz bulutu, bir kum yığını hâlini alacağı... Havada renkli yün parçaları gibi savrulacağı ve böylece günün dehşetine yeni korkular ve ürpertiler ilâve edeceği anlatılmaktadır.
KIYÂMET ESNASINDA DENİZLER NE OLACAK?
Kıyâmette meydana gelecek olan büyük değişikliklerden biri de, çeşitli maksatlarla istifâdemize sunulan denizler ve nehirlerde olacaktır. Kur’ân-ı Kerim bu korkutucu ve dehşet verici hâdiseyi, “Denizler birbirine katıldığı (ve tek deniz hâline geldiği) zaman” (S. Abese, 3) beyânıyla gâyet açık bir şekilde insanların gözlerinin önüne sermektedir.
Buna göre denizlerin tek deniz, onları besleyen nehirler ve diğer suların da bu denize karışacağı anlaşılmaktadır. Yine, “Denizler kaynatılıp ateş kesildiği zaman” (S. Tekvîr, 6) âyetinde ifade edildiği üzere, denizler tutuşturulup kaynatılacak; ancak, ilk bakışta bu vaziyet insana tuhaf gelebilir. Ama suyun asıl terkibini dikkate aldığımız zaman, bunun hiç de tuhaf olmadığını görürüz.
Allah Teâlâ suyu iki farklı gazdan, yani oksijen ve hidrojenden yaratmıştır. Biri ateşin yanması için gereklidir, diğeri de kendi kendine tutuşarak ateş olur. İkisi birleştiğinde ise, ateşi söndüren suyu meydana getirir. Oysa bu iki gaz birbirinden ayrıldığında, hidrojen kendi kendine tutuşur ve oksijen de bu ateşi hızlandırır.
KIYÂMETTE GÖKYÜZÜ NASIL BİR HÂL ALACAK?
Üzerimizde muhteşem bir şekilde duran göğün ve etrafımızı saran atmosferin bir gün bu hâlini değiştireceğini idrâk etmekte güçlük çeksek de, mevzû ile alâkalı âyetlerin ışığında onların nasıl korkunç bir manzaraya bürüneceğini, az da olsa hayâl ve tasavvur edebiliriz. Kusursuz-eksiksiz-pürüzsüz yaratılan ve yıldızlarla süslenen semânın ne hâl alacağını, “O gün gökyüzü şiddetle çalkalanır” (S. Tûr, 9) İlâhî beyanı ve benzeri âyetler açıkça ifade etmektedir.
“Gökyüzü yarıldığı vakit” (S. Mürselât, 9), “O gün gökyüzü açılır ve orada pek çok kapı meydana gelir” (S.Nebe’, 19) âyet-i celîlelerinde, semânın yarılıp kapı kapı açılacağı... “O gün semâ (gökyüzü), erimiş mâden gibi olur” (S. Meâric, sekiz) âyetinde, erimiş bakır gibi olacağı ve gül kırmızı yağ hâlini alacağı... “Hatırla ki o gün, yer başka bir yere, gökler de (başka göklere) çevrilip değiştirilecek” (S. İbrâhim, kırksekiz) âyetinde ise, semânın değişeceği; infitar ve inşikak ederek Güneş ve Kamer’i tutulup, yıldızları da söndürülerek dağıtılacağı; semânın dürülerek başka semâlara tebdil edileceği bildirilmiştir.
Güneş, Ay ve yıldızlar bu tavanın süsü, zamanın bilinmesi için yaratılan ve insanların istifadelerine sunulan varlıklardır. Ancak gök yarılıp ayrılınca, elbette tavanda bulunan bu süslerde de birtakım değişiklikler olacaktır. Nitekim “Güneş dürüldüğü (ve nûru-ışığı söndürüldüğü) zaman”; (S. Tekvîr, 1) “Ay tutulup (ışığının büsbütün gittiği), Güneş ile Ay bir araya toplandığı zaman” (S. Kıyâmet, sekiz-9) âyetlerinde Rabbimiz (c.c.) bunları haber vermektedir. Güneş ve Ay’la alâkalı olarak, yalnız Kıyâmet sûresinde Güneş ve Ay yanyana zikredilmektedir. Ay, ışığını güneşten alması sebebiyle kıyâmet gününde Güneş ışığını kaybedince, ay tutulması olacak; dolayısıyla her ikisi de simsiyah hâle gelecektir.
O günün dehşetini artırmak için yıldızlarda da hareket ve değişmeler başlayacak... Düzenleri tamamen bozulup nurları-ışıkları kaybolacak. Aralarındaki câzibe ve red (çekme ve itme) kanunları kalkıp, kâinatta bomboş dolaşmaya, dökülüp saçılmaya başlayacaklar. Bu husus da, “Yıldızlar dökülüp saçıldığı zaman...” (S. İnfitâr, 2) “Yıldızlar kararıp dürüldüğü zaman” (S. Tekvîr, 2) “Yıldızlar(ın ışığı) söndürüldüğü zaman” (S. Mürselât, sekiz) âyet-i kerimeleri gibi daha pekçok âyette açık bir şekilde ifade edilmektedir.
KIYÂMET GÜNÜ CANLILARIN VAZİYETİ
Yeryüzünde sadece câmidatta değil, canlılarda da birtakım haller olacak. Nitekim bu vaziyeti tasvîr eden âyet-i kerimelerde buyuruluyor ki:
“Ey insanlar! Rabb’inizden korkun! Çünkü kıyâmet saatinin zelzelesi (depremi-sarsıntısı) çok büyük (dehşetli ve şiddetli) bir şeydir. Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vaz geçer; (çocuğunu unutup terk eder). Her hâmile (kadın), çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş (gibi) görürsün; halbuki onlar, sarhoş değillerdir. Fakat Allâh’ın azâbı çok şiddetlidir.” (S. Hac, 1-2) “Göz kamaştığı, Ay tutulduğu, Güneş’le Ay bir araya getirildiği zaman! (İşte) o gün insan, ‘Kaçacak yer neresidir? (Var mı kaçacak mekân?) diyecektir!” (S. Kıyâmet, 7-8-9-10)
İşte bu âyetlerde de ifade edildiği gibi, birinci Sûr’un üfürülmesiyle kâinatta meydana gelecek olan o büyük değişikliklerden insanoğlu şaşkına dönecek... Büsbütün kontrolünü kaybedip pervâneler gibi dönmeye başlayacak... İrâdesiz-kontrolsüz hareketler yapacak, kaçacak yer arayacak... Dengesini kaybederek sarhoş gibi olacak... Zira kıyâmet, akılları baştan alacak!..
Kıyâmetin o dehşet manzaralarından biri de, son derece canlı bir şekilde, “İnkâra devam ederseniz, (şiddet ve dehşetinden) çocukları ak saçlı ihtiyarlara çevirecek (olan) o günden kendinizi nasıl koruyacaksınız?” (S. Müzzemmil, 17) âyet-i kerimesiyle hatırlatılmaktadır. O günün korkunçluğundan çocuk, ak saçlı ihtiyarlara dönüyor. İhtiyarlığa en uzak yaştaki küçücük insanın simsiyah olan saçları, bembeyaz hâle geliyor. Yine bu âyetle, kıyâmet gününün şiddet ve dehşeti ile insanın çaresizliği kâfirlere hatırlatılıyor; bu korkunç günden haberdâr ediliyor.
Demek ki kıyâmetin şiddeti ve korkunçluğu, insanlar üzerinde sadece mânen-rûhen tesir etmekle kalmıyor; şekil değişiklikleri ve maddî değişiklikler de meydana geliyor.
Rabbim o günün dehşetinden emin eylesin cümlemizi..
Testiyi doldurmak için çeşmeyi bulmak gerek. Hizmet nimettir, Rabbim (c.c.) hizmetlerinde muvaffak eylesin.!!
Cevapla

“Kurân-ı Kerim Meâli” sayfasına dön