Er Kokusu, Gül Kokusu
Ahmet Nafiz YAŞAR 130. Sayı / DİĞER YAZILAR
Ziyaret için Hâce Muhammed Baba Semmâsînin mezarının bulunduğu külliyeye vardığımızda, etraftaki rengârenk güllerin kokusu yanında, kemerli ana giriş kapısının alınlığına yazılan ayetle de Efendimiz s.a.v.in hatırlatılmak istendiğini fark ettik.
Buharanın biraz dışındaki Ramitende Hâce-i Azîzân Ali Râmîtenî k.s. hazretlerini ziyaretten sonra dönüp Semmasa, Hâce Muhammed Baba Semmâsînin k.s. mezarına yöneliyoruz. Okuduklarımızın tesiriyle olmalı, güller arasında, elinden budak makası düşmüş, vecd halindeki bir Allah dostunun görüntüsü var hayalimizde. Bağındaki asmaları budarken dalıp dalıp giden, bahçesindeki gülleri koklarken kendinden geçen Hâce Semmâsî, bu renk ve kokuların götürdüğü mana âleminde nereleri dolaşıyordu, bilemiyoruz.
Fakat bildiğimiz bir şey var: Hâce, güle, gülün kokusuna herkesten çok âşina. Gülü en iyi o biliyor, gülün kokusunu en iyi o alıyor. Kasr-ı Hinduvândan geçerken, Bu topraktan bir adam gibi adam kokusu geliyor. Kasr-ı Hinduvân yakında Kasr-ı Arifân olacak deyip Şah-ı Nakşibendin doğacağını o henüz dünyaya gelmemişken müjdeleyebiliyor bu yüzden. Ondaki gül kokusunu aldığı için Süharide güreş tutan delişmen genci bir nazarla peşine düşürüp Seyyid Emir Külâl eyleyebiliyor. Daha birkaç günlük bebek iken dedesinin kucağında ziyaretine getirildiğinde manevi evlat edindiği Şah-ı Nakşibendi, terbiye ve himayesi için Emir Külâle özellikle ısmarlıyor. Gülü güle emanet ediyor ki kokusu katmerlensin, kâinatın en güzel gülünün hasret kalınan kokusu Buharayı bürüsün, oradan yedi iklim dört köşeye yayılsın.
Öyle de oluyor.
Buharanın Etrafı Güldür
Sâdât-ı Kirâmın Abdülhâlık Gücdüvânî ile başlayıp Hâce Ârif-i Rîvgerî, Mahmud İncîrî Fağnevî, Ali Râmîtenî, Muhammed Baba Semmâsî ve Seyyid Emir Külâl hazerâtı ile devam ederek Şâh-ı Nakşîbendde nihayetlenen Hâcegân Silsilesinin tamamı (Allah onların sırrını takdis eylesin) Buharanın civar köy yahut kasabalarında doğmuş, irşad faaliyetlerini buralardan yürütmüşler. Buharayı adeta bir himmet halesiyle kuşatan Hâcegân erenlerinin mübarek kabirleri de yine dergâhlarının bulunduğu yerlerde.
Dünyanın en eski şehirlerinden biri Buhara. Bugün Özbekistan sınırları içindeki bu yaşlı kent miladi 8. asırda İslâmla şereflenmiş. Kaynaklar, Şah-ı Nakşibendin vefat ettiği 1389 senesinde Buharada 360 cami ve 113 medrese bulunduğunu haber veriyor. Aynı tarihlerde Buharayı Batılılar İslâmın Roması, müslümanlar ise Buhara-yı Şerîf diye anıyorlarmış.
Buharanın nail olduğu bu şeref ve bereket, hiç şüphesiz Rasul-i Zîşân s.a.v.e muhabbetle ittibaın eseri. Biliyoruz ki Hâcegân ulularının ve onların devamı olan Nakşibendî yolunun en bariz vasıflarından biri Rasulullah s.a.v. muhabbeti ile Onun sünnet-i seniyyesine riayet titizliğidir. Sâdât, bu bölgede asırlarca Kuran ve Sünnetten zerre kadar taviz vermeyen bir tasavvuf hareketini sürdürmüş, ayet ve hadislerin hassas imbiğinden süzdükleri güzelliklerle gönüller yapmış, Habib-i Kibriyâ s.a.v.in aşkıyla gönüller aydınlatmış. Ümmî Sinanın dediği gibi gülden terazi tutmuşlar; gül almışlar, gül satmışlar Buhara ve çevresinde.
Bunu fark ettiği için olmalı, bağımsızlıktan sonraki Özbek yönetimi Buharayı çevreleyen Sâdât mezarlarının etrafını gül bahçeleriyle donatmış. Gülden bir himmet kuşağıyla eskisi gibi sarıp sarmalamışlar yine Buharayı.
Peygambere Salât ü Selam
Ziyaret için Hâce Muhammed Baba Semmâsînin mezarının bulunduğu külliyeye vardığımızda, etraftaki rengârenk güllerin kokusu yanında, kemerli ana giriş kapısının alınlığına yazılan ayetle de Efendimiz s.a.v.in hatırlatılmak istendiğini fark ettik. Ahzab suresinin, Şüphesiz ki Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de Ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selam verin. mealindeki 56. ayetiydi bu.
Geniş bir sahayı kaplayan bahçeyi geçip, yolun sonunda merkadin hemen bitişiğindeki mescide ulaştığımızda Delâil-i Hayrât okuyanları görünce anladık ki ziyaretçiler kapıdaki ayetten haberdardır. Büyük giriş kapısının iki yanında bulunan ve diğer ziyaretgâhların müştemilatında görmediğimiz, abdest almaya mahsus bölmeler de bunun için yapılmış olmalı. Nakşî yolunun da evradından, bir salâvat-ı şerife güldestesi olan Delâilin abdestli iken okunması gerekiyor çünkü.
Ahzab suresinin 56. ayeti Rasul-i Ekrem s.a.v.e tazim ve bağlılık sadedinde geliyor. Müminlere, Hz. Peygamber s.a.v.e hürmet, muhabbet ve sadakatlerinin ifadesi olmak üzere salât ü selam okumaları emrediliyor. Bizim için hem Rasulullah s.a.v.i hatırlamaya vesile olan bir dua, hem bir teşekkür borcu yani.
Bu sebepledir ki tasavvuf ehli namazlarda tahiyyatta okuduğumuz selâm ve salli - bârik dualarındaki salât ile yetinmemiş, salât ü selam için her fırsatı değerlendirmiştir. Tasavvufun şekillendirdiği kültürümüzde yine bu sebeple gündelik hayat adeta salâvat-ı şerifelerle yaşanmaktadır. Anadoluda cuma gecesi yatsı, cuma günü ise sabah ve cuma namazı ezanlarından önce minarelerden salâvat okunur mesela. Halk arasında salâ vermek denilir buna. İnsanlarımız birbirleriyle musafaha ederlerken, hayırlı bir işe başlarken, gül koklarken, namaz için kıyama kalkarken, namazı bitirince, dualardan önce ve sonra salâvat getirir.
Musıkî üstadlarının bestelediği değişik salavat örnekleri hâlâ huşu ile okunmaktadır. Ulemanın, Hz. Peygamber s.a.v.in adının anıldığı bir mecliste bir kere salât etmenin yeterli olduğunu söylemesine rağmen, bizim insanımız Alemlerin Efendisinin adını her duyuşunda Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammed, sallellâhü aleyhi ve selem, aleyhissalât ü vesselâm, veya aleyhisselâm diyerek salât ü selamda bulunur.
Aşk Ateşiyle Tesviye
Müfessirler, müminlerin Peygamber s.a.v.e salât etmesinin Ona yönelip yaklaşmak, Onu dua ile överek yüceltmek manalarına geldiğini izahtan sonra bunun hürmet, muhabbet ve şükran duygularının eseri olması gerektiğini söylüyorlar. Hürmet, muhabbet ve şükranla teveccühün nişanesi ise Resulullah s.a.v.e her bakımdan ittiba etmek. Salât ve selam getirmekten murat, yüreklerdeki sevgisini her dem tazeleyip, ruhaniyeti ile irtibat kurarak Onun nurundan istifade etmektir diyorlar kısaca.
Elbette hadis-i şeriflerle sabittir ki salâvat-ı şerife okumak rahmete, günahların affına, duaların kabulüne, sıkıntıların giderilmesine vesiledir. Fakat aslında bütün bunlar salât ve selam ile dile getirilen Peygamber aşkının semereleridir. Bu aşk ne kadar alevli ise bizim emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmamız ve Rabbimizin rızasını kazanmamız o kadar mümkündür. Öyle ya, salât kelimesinin kökünde eğri ağaçların ateşe tutularak düzeltilip doğrultulması manası da var. Ehli bilir, ney yapımında kullanılan kamışlar ateşe tutularak düzeltiliyor. Belki bir ateşle dosdoğru hale gelebildiği içindir ki ney, derin nağmelerle ürpertebiliyor yürekleri. Hacı Bayram-ı Velînin Yanmada derman / Buldu bu gönlüm dediği de bu olsa gerek.
Salât ve selamın gönüllere buldurduğu bir derman daha var ki Semmâsî hazretlerinin kapısındaki ayet daha ziyade bunun için seçilmiş gibi geldi bize. Salât ve selamlarla büyütülen Peygamber aşkı insana er kokusunu alma kabiliyeti kazandırıyor. Er kokusu gül kokusudur çünkü. Güle aşina olmak, gülün kokusuna aşina olmaktır. Rasul-i Ekrem s.a.v.e salât ü selamlarla yaklaşıp Onu tanıyanlar, Onun kokusunu taşıyan vârislerini de tanımakta zorluk çekmeyeceklerdir. Onun kokusu, Sünnet-i Seniyyesidir.
Öte yandan demek ki bu koku, âlimlerin, kâmil mürşitlerin alâmet-i farikasıdır. Onun için Nakşibendî yolunda keramete değil istikamete itibar edilir. Onun için havada uçana, suda yürüyene değil Sünnet-i Seniyyeye tabi olana tabi olunur.
SEMERKAND - Aylık Tasavvufî Dergi
GÜL KOKUSU
Tasavvûf Bölümü
Moderatörler: ucharfbesnokta, Ertugrul
Cevapla
1 mesaj
• 1. sayfa (Toplam 1 sayfa)
Geçiş yap
- İslami Konular
- ↳ Dini Gün, Geceler ve Mübarek Aylar
- ↳ Namaz Bölümü
- ↳ Namaz Duaları
- ↳ Fıkıh ve Akaîd
- ↳ Zekat-Fitre-Sadaka
- ↳ Ahiret ve Kıyamet
- ↳ Tasavvûf
- ↳ Kurban Bayramı ve Kurban Kesmek
- ↳ İslami Bilgi ve Kaynaklar
- ↳ İslam'da Aile Hayatı
- ↳ Dua Köşesi
- ↳ Sahabeler
- ↳ Hutbeler ve Vaazlar
- ↳ İslam Büyüklerimiz
- ↳ Faziletler Bölümü
- ↳ Soru-Cevap
- ↳ Ezber ve Hafızlık Hakkında Bilgiler
- ↳ Çocuk Eğitimi
- Kurân-ı Kerim
- ↳ Kur'an Tefsiri
- ↳ Kurân-ı Kerim Meâli
- ↳ Arapça Öğreniyorum
- IslamiYasam.Com
- ↳ Forum Kuralları
- ↳ Tanışma Bölümümüz
- ↳ Duyurular
- ↳ Eleştirileriniz
- ↳ Üyelerden Duyurular
- Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)
- ↳ Peygamberimiz Hz. Muhammed ( s.a.v )
- ↳ Hadisler Deryası
- ↳ Güllerin Efendisine Selam Olsun
- Ramazan-ı Şerif Özel
- ↳ Ramazan Ayı Hakkında Bilinmesi Gerekenler
- ↳ Ayet ve Hadisler
- ↳ Kıssalar
- ↳ Oruç Hakkında Bilinmesi Gerekenler
- Hac ve Umre
- ↳ Hac ve Umre
- ↳ Mekke Hakkında Bilgiler
- ↳ Medine Hakkında Bilgiler
- ↳ Hac ve Umre Ziyaretinde Bilinmesi Gerekenler
- ↳ Hac ve Umreye Gidiceklere Duyurular
- ↳ Hac ve Umreye Giden Üyelerimizin Duyuruları
- Osmanlı İmparatorluğu
- ↳ Osmanlı İmparatorluğu
- ↳ Osmanlı Hakkında Bilinmeyenler
- ↳ Osmanlı Sultanları
- ↳ Osmanlıda Eğitim
- ↳ Osmanlıda Süslüme Sanatları
- ↳ Genel
- ↳ Fatih Sultan Mehmet Özel
- Sesli ve Görüntülü Eserler
- ↳ İlahiler - Ezgiler
- ↳ Belgeseller
- ↳ Çocuklar İçin
- Bilgilenelim
- ↳ Dini Hikayeler
- ↳ Sırlar Dünyası
- ↳ Kıssadan Hisse
- ↳ Güzel Sözler
- ↳ Sağlık ve Yaşam
- ↳ Kişisel Gelişim
- ↳ Makaleler
- ↳ Tarihi ve Kültürel Mekanlar
- ↳ Rüya Tabirleri Yorumları
- Serbest Kürsü
- ↳ Bilmece-Bulmaca ve Oyun
- ↳ Güncel Haberler
- ↳ Genel Konular
- ↳ Sesli ve Görüntülü Eserler
- ↳ Resimler
- ↳ Komik Gazete
- Kültür ve Tebessüm
- ↳ Şiirler
- ↳ Edebiyat
- ↳ Fıkra, Mizah Bölümü
- ↳ Unutulan Kültürel Değerler
- Kitaplık
- ↳ Çocuk ve Gençler İçin Kitaplar
- ↳ Diğer Dini Kitaplar
- Yemek Tarifleri
- ↳ Yemek Tarifleri
- ↳ Deniz Ürünleri
- ↳ Çorbalar
- ↳ Sebze Yemekleri
- ↳ Et Yemekleri
- ↳ Tatlılar
- ↳ Hamur İşleri
- ↳ Salatalar
- ↳ Makarna ve Pilavlar
- ↳ Yöresel Yemekler
- Bilgi İşlem
- ↳ Bilgisayardaki Sorunlarınız
- ↳ Bilgisayarlar Hakkında Sormak İstedikleriniz