İLA YEMİNİ

İslam'da Aile hayatı, Ailedeki Bireylerin Sorumlulukları, Çocuk Eğitimi, Evlilik Ve Nikah, Toplum Aile İlişkisi Üzerinde Tartışabileceğimiz Forumumuz..

Moderatörler: ucharfbesnokta, Ertugrul

Cevapla
Kullanıcı avatarı
alperen
Özel Üye
Özel Üye
Mesajlar: 527
Kayıt: 15 Haz 2007, 23:00
İletişim:

İLA YEMİNİ

Mesaj gönderen alperen »

İLÂ

ALPEREN GÜRBÜZER


Bakın, Allah Teâlâ ilâ hususunda ne buyuruyor:
“Zevcelerine yaklaşmamaya yemin edenlere dört ay beklemek vardır. Bunlar zevcelerine geri dönerlerse şüphesiz Allah affedicidir ve merhametlidir. Şayet boşamaya karar verirlerse şüphesiz ki Allah işitici ve bilicidir” (Bakara, 2/226). İşte görüyorsunuz ayeti kerimeden de anlaşıldığı üzere bir insan karısının yüzüne karşı 'bir daha sana yaklaşmayacağım' diye yemin ettiğinde ilâ hükmüne muhatap kalır. Ya da tam tersinden düşündüğümüzde; bir adam yemin etmeksizin eşine yaklaşmamış olsa bile ilâ gerçekleşmez, illa ki ortada yeminli bir söz olması gerekir. Dolayısıyla bir adam karısına hitaben; ‘Vallahi seninle dört ay ilişki kurmayacağım’ diye yemin etmiş olsa bu söz ilâ için kâfidir. Ancak dört aydan az bir süreliğine yemin ettiğinde ilâ olmaz.
Peki, ilâ yemininde anlaşılır ifadeler yerine kinaye içeren ifadeler kullanılmışsa? Hiç kuşkusuz fakihler böyle bir durumlarda kişinin niyetini esas almıştır. Öyle ki, bir kimse niyetinin ilâ olduğunu belirttiğinde ilâ gerçekleşmiş olur. Yok, eğer 'ilâ amaçlı söylemedim’ derse ilâ gerçekleşmez. Anlaşılan o ki, bir kimse karısına ilâ amaçlı (niyetli) ‘sen benim helalim değilsin’ demiş olsa ilâ yemini etmiş olur. Yine fıkıh ulemasının verdiği örneklerden hareketle bir kimse karısına; ‘Vallahi sonsuza dek sana yaklaşmayacağım’ ya da ‘kıyamete kadar yaklaşmam’ derse ebediyen ilâ gerçekleşmiş olurken, sonsuzluk vurgusu yerine sınırlı bir süre için, mesela ‘beş ay yaklaşmayacağım’ dediğinde ise geçici ilâ vuku bulur.
Peki ya, ilâ’da şart koşmak var mıdır? Elbette var, ancak şart oluştuğunda şarta bağlı ilâ gerçekleşir.
Çocukların, delilerin ilâsı dikkate alınmaz, çünkü akıl baliğ olmayanın boşama ehliyeti söz konusu değildir.
Bir erkek adeta nefsine duvar örüp kendi kendini cinsel arzularından men etmesi durumunda hür bir kadın için en az dört ay, cariye içinse en az iki ay müddet gerekir. Şayet o erkek dört ayın bitimine az bir zaman kala karısına yaklaşırsa boşanmış olmaz. Bu demektir ki, şer’an tanınan dört aylık zaman diliminde yaklaşma olunmadığında talak-ı bainle (kesin boşama) boşanma gerçekleşir. Belli ki, ilâ’dan dönüş bu tanınan dört aylık süre içerisinde cinsi ilişkiye girmekle sabit olmakta. Bunun dışında ‘ilâdan vazgeçtim’ sözü ilâ’dan dönüşe kâfi gelmez. Ancak hastalık hali bundan istisnadır. Fakat yine de o kişi iyileştiğinde cinsel ilişkiye girmesi lazım gelir. Aslında normal şartlarda bir erkek önce eşine yaklaşmamaya yemin edip sonrasında dört aylık süre bitmeden dönüş yapsa (ilişki kurduğu takdirde) bile tam manasıyla mesele kapanmış olmaz, illa ki yemin kefareti vermesi gerekir ki mesele kapanmış olsun.
Kefaretten maksat; bir köleyi azad etmek olabileceği gibi on fakir ya da bir fakiri on gün doyurmakta olabilir, olmadı giyindirmek gerekir, daha olmadı üç gün ard arda oruç tutmakla da maksat hâsıl olmuş olur. Şayet bu sıralananlar arasından giyim türünden kefaret ödenecekse en az üç aydan fazla giyilebilecek tek parça elbise yeterlidir. Olur ya, bir kısım insanın aklının ucundan köle azad etmek, fakiri doyurmak, giyindirmek, oruç tutmakta neyin nesi deyip kefareti hafife alıyor olabilirler, onlar hafife ala dursunlar, unutmayalım ki kefaret derde deva kabilinden günahları gidermede tek kurtuluş reçetesidir. Kaldı ki, helali haram kılmak yemin sayıldığından bu tür yapılan yeminler kefaret gerektirir. Mesela bir adam düşünün ki, helal olan bir şeyi kendisine haram ya da mubah kılmış durumda, elbette ki böyle birinin yaptığı o yemine karşılık şer’an kefareti vermesi lazım gelir.
Şurası muhakkak; İslam'da bir erkek eşinin yüzüne karşı bir daha yaklaşmayacağına dair yemin ettiğinde ilâ hükmü gerektirdiğinden bu tür edilen yeminler aslında kınanıp, mekruh görülmüştür. Ancak şu da var ki; bir kadın emzirdiği çocuğu sütten kesmemek amacıyla hamile kalma endişesi taşıyorsa, böyle hallerde kendi isteği doğrultusunda yapılan ilâ mekruh sayılmaz. Yine bir kimse; ‘çocuğu sütten kesilinceye kadar ilişki kurmayacağım’ diye yemin ettiğinde ilâ gerçekleşmez. Hakeza yine karı koca arasında cinsel ilişkiye mani bir durum varsa, ya da kadında vaginal kanalların tıkalı olması (retak), aşırı kanamalı olması, vaginal organın dışında ilişkiye engel doku ve kemik vs. türü engel arazlar varsa ilâ söz konusu olmaz.
Malumunuz, cahiliye döneminde ilâ uygulaması kadının cinsel duygularını ihlal etmeye yönelik öne alınmış bir boşama biçimi idi. Ne zaman ki hak geldi batıl zail oldu, işte o zaman söz konusu yerleşik cahiliye uygulaması ‘ertelenmiş bir bâin boşama’ anlamına gelen dört aylık süreyle sınırlı tutulan bir usule dönüşmüş oldu. İyi ki İslam güneşi doğdu da, bu sayede cahiliye döneminin iki yılı bulan bir zaman dilimini kapsayan o cahiliye uygulaması yüzünden yeni bir yuva kurmak (evlenmekten) imkânından mahrum kalan kadınların hak kayıpları giderilmiş oldu.
Bir adam düşünün ki; ‘eğer seninle cinsel ilişkide bulunursam falan karım boş olsun, Kâbe’ye ziyaret bana vacip olsun, yemin kefareti gereksin’ gibi ifadelerle karısının yüzüne karşı Allah’ın sıfatlarını anaraktan yemin billâh ederse ilâ gerçekleşmiş olur. Fakat namaz, savaş gibi kavramlar adına yemin edildiğinde ilâ olmaz. Bir kere namaz nefse hafif geldiği için, savaşsa herkesçe bilinmeyen bir kavram olup cihad’dan daha çok cengi çağrıştırdığı içindir ilâ yemininde geçerlilik kazanmaz. Peki ya Hac ve oruç için hüküm nasıldır? Fıkhı kaynaklarda mesele gayet açık izah edilmiş, şöyle ki her ikisinde de hem bilinmişlik, hem de nefse zorluk söz konusu olması hasebiyle bunlara atfen yapılan yeminde ilâ geçerlilik kazanır.
İlâ yemini eden kişini hür biri olması şart değildir. Bakın, köle mülk sahibi olmadığı halde Allah adını anarak tan yaptığı ilâ yemini geçerlidir. Hakeza ilâ yemini eden kişinin Müslüman olması da şart değildir. Ancak gayrimüslim'in; İslami usul ve kavramlar adına (Hac, sadaka, oruç vs.) etmiş olduğu bir yeminle ilâ gerçekleşmez. Şayet bir gayrimüslim İslami kavramların dışında; karısına ‘seninle cinsel ilişkide bulunursam kölem azad olsun, ya da boş olsun’ gibi ifadelerle yemin ettiğinde ilâ hükmüne tabi olur. Malumunuz gayrimüslimde Allah’a inanır, bu yüzden ister Müslim ister gayrimüslim fark etmez hukuk önünde ilâ hususunda eşit muameleye tabi tutulurlar. Sadece uygulamada tek fark var ki, o da gayrimüslim için kefaret gerekmediğidir. Çünkü kefaret sadece Müslümana has bir arınmadır. İlla ki amentü tam olması gerekir ki günah temizlensin.
Velhasıl; bunca izahtan sonra ilâ için en son şunu diyebiliriz: ağızdan çıkan bir yeminle yıkılan kadın onurunun yeniden onurunu kazanmasına yönelik erkeğe tanınan süre içerisinde dönüş imkânı ve bir takım sıkıntıları kefaretle giderme fırsatı sunan bir uygulamanın adıdır ilâ.
Vesselam.


http://www.bayburtpostasi.com.tr/lin-ve ... ,7157.html
Cevapla

“İslam'da Aile Hayatı” sayfasına dön