Gel Ey Muhammed Bahadır!
T. Ziya ERGUNEL 96. Sayı / DİĞER YAZILAR
Batılılaşma sevdasıyla evimizi ocağımızı terk edeli, medeniyet dilimizi, dolayısıyla sembollerimizi yitirdik. Mahremiyetimizi kaybettikçe mahrumiyetimiz arttı. Hakikatimize yönelmeye ve eve dönüşümüze vesile olur ümidiyle, unuttuğumuz sembolleri fırsat buldukça bu sayfalarda hatırlatmaya çalışalım istiyoruz.
Merhum Arif Nihat Asya, o çok sevilen Naatinin bir mısraında Alemlerin Efendisine böyle sesleniyor: Gel ey Muhammed bahardır..
Şiirin tamamını okumasanız da bu yalın çağrının gerisindeki sevgi ve özlemin, Rasulullah s.a.v.e mülaki olma arzusunun şiddetini hissedebiliyorsunuz.
Dikkatliyseniz eğer, bir şeyi daha fark ediyorsunuz bu mısrada: Bahardır ifadesi Fahr-ı Kâinat Efendimiz s.a.v.i davete gerekçe yapılmış. Bahar mevsimiyle ilgili bilgi ve çağrışımlarınızdan hareketle, bunun niye böyle yapıldığı konusunda fikir yürütebilirsiniz. Ama eski şiir kültürümüzde baharla İslâmın, özellikle de Asr-ı Saadetin kastedildiğini bilmiyorsanız, bu yorumlarınız zahiri anlamaya yetecektir ancak.
Biz biliriz ki bütün varlık aleminin bir zahiri, bir de bâtını vardır. Aslolan, hakikat olan bâtındır ve tabiatı gereği saklı, örtülü, mahrem bir alandır. Buna rağmen bâtına zahirden yol bulunarak ama zahirde kalmadan ulaşılabilir. İslâm medeniyetinde, her alanda olduğu gibi sözün en hâlisi, en süzülmüşü olan şiirde de bâtındaki hakikatin zahirdeki mecaz ile örtülmesi kanununa riayet edilmiştir.
Bu yüzden şiirlerde kendi içinde anlam bütünlüğü olan en küçük bölüme beyit denir. Beyit ev demektir. Nasıl bir evin hakikatini, içine girmeden, sadece dıştan bakarak anlayamazsanız, bizim şiirimizi de çoğu zaman zahirî görüntüsüyle kavrayamazsınız.
Fakat evin mahremi değilseniz o eve giremezsiniz. Hakikate vakıf olmak istiyorsanız, evin, yani sözün, şiirin, beytin mahremi olmanız, bunun için de zahirdeki sözlerin birer sembol olarak nereye kapı açtığını bilmeniz gerekir.
Batılılaşma sevdasıyla evimizi ocağımızı terk edeli, medeniyet dilimizi, dolayısıyla sembollerimizi yitirdik. Mahremiyetimizi kaybettikçe mahrumiyetimiz arttı. Hakikatimize yönelmeye ve eve dönüşümüze vesile olur ümidiyle, unuttuğumuz sembolleri fırsat buldukça bu sayfalarda hatırlatmaya çalışalım istiyoruz. Bunu sadece şiirle ilgili bir gayret, bir fantezi gibi görmemek lâzım.
Sembolleri çözerek bir sözün hakikatine varmak, hak etme duygusunun hazzını ve ayrıcalığını tattırır insana. Daha önemlisi, dünya imtihanımızı mecazdan hakikate geçebilme gayreti olarak da tanımlayabileceğimizi hesaba katarak, bu tür çalışmaları bir imtihan temrini, bize mahsus bir akletme ve düşünme tarzı gibi değerlendirebiliriz.
Evet, bahar bir mazmundur; içine, bâtınına başka anlam gizlenmiş söz yani. Peygamberimiz s.a.v. ile birlikte anıldığı zaman İslâmiyete, veya Asr-ı Saadete işaret eder. Eskiler okuyucuya böylece bahar-İslâm münasebetini kurdurarak dinimizin birçok özelliğini tek kelimeyle anlatma imkanı bulur. Zira bahar, tabiatın yeniden hayat bulduğu bir mevsimdir. İslâm da daha önceki peygamberlerin yolundan saparak şirk ve küfür batağında helâk olmaya yüz tutmuş insanları yeniden canlandıran, onların kalbini gerçek anlamda diri kılan bir din. Bahar âsâr-ı rahmettir. İslâm da Rahman ve Rahim olan Allahın insanlara rahmetinin eseri, en büyük nimeti...
Bahar, hoşa giden, insana huzur ve mutluluk veren güzelliklerin sergilendiği bir mevsimdir. İslâm da getirdiği iman esaslarıyla müminlerin gönlünü huzur ve sükunetle dolduran bir din. Eskiler itidal kelimesini gece ile gündüzün eşitliği anlamına da kullanıyordu. Bahar, bu anlamda itidal mevsimidir. İslâm da, dünya-âhiret dengesini bir diğerinin aleyhine bozarak sapkınlığa yol açan Yahudilik ve Hıristiyanlığın aksine, ilâhi ölçüleri hassasiyetle gözeten bir din-i adl, yani itidal dini. Baharda da İslâmda da çağlayıp akan sular gibi feyz ve bereket vardır.
Bunu böyle devam ettirmek mümkün. Fakat maksat sadece baharın İslâm olduğunu ima etmekten, bu bağlantıları kurdurmaktan ibaret değil. Böylece asıl şu anlatılmak isteniyor:
Siz eğer Rasulullah s.a.v.den manen feyz almak, Onu dünyanıza dahil etmek, Onunla mülaki olmak istiyorsanız, hayatınızı bahar kılacak, yani İslâmı bütün ahkâmı ile yaşayacaksınız. İslâmı Asr-ı Saadetteki gibi hakkıyla yaşamadıkça Fahr-i Kâinat Efendimiz s.a.v.in ruhaniyetinden istimdat ve istifade edemezsiniz. Gülün Hz. Peygamber s.a.v.in sembolü olduğu malum. Bahar olmadan, bahar gelmeden, hayatınıza İslâmı yani baharı getirmeden gülü çağırmanız, gülü temaşa iştiyakınız beyhudedir.
Eskiler böyle düşündüğü, böyle inandığı için, İslâmı bütün icaplarıyla hayatlarına tatbik ederek Rasul-i Ekrem s.a.v.i yanıbaşlarında hissedebiliyorlardı. Eskiler bu hakikati bildiği için, sevgi ve özlemlerini senenin sadece belli bir haftasında hatırlayarak, hem zemheriye razı olup, hem gülü arzulamak gibi bir samimiyetsizliğe tevessül etmiyorlardı.
İslâmla hayatlarının her demini bahar gibi bereketli ve feyizli kılanlar, tahiyyattaki es-selâmü aleyke eyyühen-Nebiyyü ve rahmetullahi ve berekâtuh selamının hazırdaki muhataba verildiğini bilenlerdir. Ve onlar günde beş vakit bu selama mukabeleyi kalplerinin ta derinliklerinde duyabilenlerdir.
Biz hayatımızı bahar kılalım yeter ki. Gül açacaktır.
SEMERKAND - Aylık Tasavvufî Dergi
ISSN 1302-5074
Arşiv
Dergi Yılı Seçiniz 2009 2008 2007 2006 2005
Bölümler
SUNUŞ
BAŞYAZI
AYIN KONUSU
BİNBİR DAMLA
DÜNYA HALİ
TENCERE
KAPAKTAKİLER
DİĞER YAZILAR
Arama
Detaylı Arama İçin Tıklayınız
Reklam
Gel ey Muhammed Bahadır.
Moderatörler: ucharfbesnokta, Ertugrul
Re: Gel ey Muhammed Bahadır.
Allah razı olsun yüksel kurban, okuduğu ile amil olan kullardan olalım inşaallah.
Re: Gel ey Muhammed Bahadır.
ALLAH razı olsun..